Bugün Sabah Gazetesi’nde okuduğum haber kanımı dondurdu. Oysa çok aşinaydım ben bu haberlere. Kadın cinayetlerine, kadın şiddetine, kadının ötekileştirilmesine, güçsüzleştirilmesine…
Her gün gazetelerden aşinaydı gözüm öldürülmüş kadınların opaklarına, kulağım aşinaydı kadın çığlıklarına. Ama bu sefer farklı bir ayrıntı vardı haberde. Henüz 16’ındayken, henüz 15’inde olan ‘erkek’ kardeşi tarafından ‘Hayır seni öldürmeyeceğim. Seni bu hale getireni öldüreceğim. Konuşmamız gerek’ sözüne inanmıştı bu sefer ‘kadın’. Sevdiği erkeğe kaçmıştı. Babası başlık parası isteyince, sevdiği erkeğin ailesi parayı çok bulup kızı karnında bebeği ile ailesine teslim etmişti. Eve kapatılmış, aile bireylerinin aldığı karar neticesinde evin tek oğlu olan 15 yaşındaki erkek kardeşi tarafından tam 21 yerinden bıçaklanarak öldürülmüştü. 21’inci yaşını görmen en sevdiği kardeşinden 21 darbe yemişti. 21 darbe sonrası yere yığılmıştı….
Sonrası ise kızıl bir karanlık…
Bundan sonra ne erkek kardeşine ‘öldürme gücünü’ veren ezberi bileceğiz, ne de 16’sındaki küçük kızın bıçak darbelerini yerken kardeşinin gözüne nasıl baktığını, neler söylediğini bileceğiz…
Çünkü artık Zelal yok… Belki sürekli tekrarlanan bir söz ama bundan sonra ‘Zelal’in yaşadıklarını birebir yaşayan, isimleri farklı, yaşları farklı kadınların hikayesini okuyacağız, duyacağız. Basın gözümüzün içine soka soka ‘acıklı’ haberleri yayınlayacak. Ah vah edeceğiz. O gün çıkan ‘cinayeti’ okuyup ağzımızın suyu aka aka ertesi günkü ‘acıklı hayat hikayesi’ni bekleyeceğiz. Kim bilir belki de şehirde yaşadığımız için ‘şükredecek’, sevineceğiz….
İçimizden birileri çıkıp kadın haklarına, kadının ötekileştirilmesine, kadın cinayetlerine karşı örgütlenecek. Onları içini boş bir harfler yığınıymış gibi ‘feminist’ ilan edeceğiz. Çirkin diyeceğiz kadınlara, ‘koca bulamamışlar’ ondan çıkıp sokaklara bağırıyorlar… Sonra bir kere daha şükredeceğiz ‘feminist’ olmadığımız, güzel olduğumuz, sorunsuz bir hayat yaşadığımız, koca bulduğumuz için. Ya da oturduğumuz yerden okuyup haberleri ‘ah vah’ edeceğiz, ertesi gün unutmak şartıyla…
Hayat bizler için devam ederken birileri çıkıp ‘Zelal’ gibi cinayete kurban gitmiş, törenin 21 bıçak darbesi ile öldürülmüş kadınların hikayesini yazacak. Ya alıp ‘acıklı’ bir roman gibi okuyacağız, ya da okuyup ders alacağız…
Evet bu gün, Sabah Gazetesi’ndeki haberi okurken kanım dondu. Emeli öğretmen Nuran İbiş’in ‘Zelal’in hikayesini’ yazdığını öğrenince gözlerim yaşardı. Hala yaşarıyor ya bakmayın. Çocukluğunu geçirdiği ilçede ‘etek’ giyinmeye zorlanan ben, kadının yok sayıldığı bir ilçede ‘korkarak’ büyüyen ben, kadınların ‘hiç’ olduğu bir yerde ‘erkek’ baskısına maruz kalan ben Zelal’de kendimi buldum. Öldürülen kadınlarda kendimi buldum. Yaşadıkları sıkıntıları ‘ben yaşıyormuşum’ gibi hissettim. Pek, çok mu aktifim, hayır değilim. Yukarıya yazdıklarım bir nevi kendi özeleştirim. Bakın ne diyeceğim, alın Nuran İbiş’in ‘Durdurun!’ adlı kitabını okuyun. Sonra bir kere daha oturup hep birlikte düşünelim…
YORUMUM
Töre cinayetleri,töre kurallarına uymak adına yapılan zorlamalar…Ülkemizde ne yazık ki bu tür olaylar oluyor.Töre uğruna ölen ,küçük yaşta evlendirilenler…Televizyon
Yazarımız ülkemizin acı gerçeklerini yansıtırken oldukça etkili bir dil kullanmış.Var olduğunu bildiğimiz o gerçekleri okurken,kitabın içinde kayboluyorsunuz…Duyarsız kalmak mümkün değilken ne yapılabileceğini bilmemekte bizim acı gerçeğimiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder